İçindekiler
Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi (Müzesi) – Heybeliada
Tarihi, kültürel ve doğal mirasları kadar yaşanmışlıkları ile adalara renk katan tarihi kişilikler de Adalar’ın belki de en değerli mirasını zenginleştiriyor. Bugüne kadar üzerinden sultanların, prenslerin, askerlerin geçtiği adaların aynı zamanda edebiyat dünyasının da sessiz limanı olduğunu biliyor muydunuz? Türk edebiyatına izini bırakmış unutulmaz isimlerden birkaçının Prens Adaları ile kurduğu bağ kendine hayran bırakıyor.
Sait Faik, Reşat Nuri Güntekin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Melih Cevdet Anday, Halikarnas Balıkçısı ve belki de daha fazlasının ayak izleri adalar sokaklarında kalmış… Özellikle yaşanmışlıklarını edebiyatına yansıtan isimler o dönem adaların atmosferinden beslenmiş, gördüklerini ve hissettiklerini en güzel haliyle satır satır işlemiş metinlerine.
Adalarda İz Bırakan Tarihi Kişilikler Kimlerdir?
Hüseyin Rahmi Gürpınar da adanın sokaklarında gezmiş, burada bir dönem yaşamış, hikayeler edinmiş önemli yazarlardan biri. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın adası ise Heybeliada. Bugün bir müze olarak halen yerinde duran evi ise Heybeliada’daki anılarının en gerçek kanıtlarından.
Hüseyin Rahmi Gürpınar Kimdir?
Romanları ile ardında unutulmaz bir kimlik ve yüksek bir değer bırakmış Hüseyin Rahmi Gürpınar, bugüne kadar edebiyat ile ilgilenen birçok ismin ilgisini çekmiş ve işlediği konular ile yaşadığı dönemin özellikle sosyal konularına bir ışık olmuştur. İstanbul mahallelerinde hayatın nasıl şekillendiğini 41 roman, dokuz adet öykü, dört oyun ve sayılamayacak kadar fazla gazete metinlerine aktaran, yer yer edebi tartışmaların odağı olan, edebiyatın en çok okunan yazarlarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan başkası değildir.
Ahmet Mithat Efendi’nin “Şık” romanından etkilenmesi ancak bunu Hüseyin Rahmi’nin yazmış olabileceğine inanmaması, daha küçük yaşlarda ne kadar yetenekli ve döneme göre usta bir yazar olduğunu gösteriyor. İlk romanından sonra da üretkenliğini hiç bırakmıyor, Heybeliada’daki evinde daha bugün kitaplıklarımızda bulunan birçok eserini yazmaya koyuluyor.
Ömrünün son 30 yılını geçirdiği Heybeliada’da birçok anı biriktirmiş ve geriye şu an Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi olan evini bırakmıştır.
Hüseyin Rahmi Gürpınar Mezarı Nerededir?
17 Ağustos 1864’te dünyaya gelen ve 3 yaşında annesini kaybeden Gürpınar’ı anneannesi ve teyzesi büyütmüştür. 1944 yılının 8 Mart’ında ise Heybeliada’da yaşamını yitirmiş, Heybeliada Abbas Paşa mezarlığına defnedilmiştir.
Edebiyat, Hüseyin Rahmi Gürpınar ile Tanışıyor
İstanbul’un köşklerinden en ücra sokaklarına kadar tüm kente romanlarında yer veren yazarın yaşantısı, hayata bakışına etki ettiği gibi roman dilini de büyük ölçüde şekillendirmiştir. Henüz 12 yaşında yazmaya başlayan yazar için dönemin sosyal konularını mizahi bir dille eleştirmek roman aracılığıyla mümkün olmuştur…
19 ve 20. yüzyılın başlarındaki İstanbul atmosferini eserlerinde rahatlıkla görebilmek mümkün olan Gürpınar, yaşamının daha ilk yıllarında hastalıklarla mücadele etmiş bu nedenle öğrenimini tamamlayamamıştır. Ancak akademik bir eğitim almaması, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı engellememiş, yazar kendi kendini yetiştirebilmiştir.
Anneannesi ve teyzeleri tarafından yetiştirilen yazarın edebiyatında aşk, hayal, örf ve adetler, İstanbul’un rengarenk yüzü yazarın metinlerinde kendini göstermiştir. Edebiyat ile tanıştığı ilk yıllarda Alexandre Dumas Père’in Monte Kristo, Jules Lermina’nın Lord-Hobb, Ahmed Midhat Efendi’nin Hasan Mellâh ve Paris’te Bir Türk adlı romanları yazarda etki bırakmış, ilerleyen yaşlarında hediye olarak gelen Voltaire külliyatı ile Fransız ve Batı edebiyatı olmuştur.
Erken Yaşta İlk Metinler…
Ahmet Mithat Efendi’nin desteğini esirgemediği ve “veled-i manevi”si belirlediği Hüseyin Rahmi için yazarlık aslında çok erken yaşlarda başladı. Okudukça yazma isteği gelişen ve hayatının geri kalanında yazmayı hiç bırakmayacak Gürpınar için bu yolculuk Saadet gazetesinde vuku bulan Beşir Fuat tartışmaları ile başlamıştır denilebilir. O dönem yazı denemeleriyle Beşir Fuad’ın takdirini kazanmış yarın ilk hikaye denemesi “İstanbul’da Bir Frenk” Ceride-i Havadis’de yayımlanmıştır.
Daha 18 yaşında, dönemin en tartışmalı konusu olan Doğu – Batı ikiliği ve yanlış batılılaşma konuları üzerine eğilmiş ve “Ayna” isimli ilk romanını yazmıştır. İlk aşamada tefrika olarak yayımlanan roman ardından hepimizin bildiği “Şık” ismini almıştır.
Tercüman-ı Hakikat gazetesinde maaşlı yazar olarak başlamasıyla gazeteciliği ön plana çıktı. Burada halka bilgi birikimini aktaracak metinler yazıyor ve Fransızca eserlerden tercümeler yapıyordu. Hayatında dönem dönem sansüre maruz kalmış yazarın, sansür meselesi nedeniyle II. Meşrutiyetin ilanına kadar neşretmeyi bıraktığı bilinmektedir.
Gazetelerin Ardından Gürpınar Kurmacası
Bir süre gazetelerde çalışan, 1908 yılında Boşboğaz ile Güllabi adında bir mizah gazetesi çıkaran yazar ilerleyen zamanlarda yalnızca romanlarını tefrika etti ve odak noktası kurmaca eserler oldu.
Dönemin eleştirisini gerçekçi bir gözle yapan, romanlarında sosyal faydayı benimseyen ve bunu hayat tecrübelerine dayandırarak aktaran yazar için mizah en önemli araçlardan biri olmuştur. Toplumda gördüğü yanlışları, henüz benliğini oluşturamamış tiplemeler yoluyla aktarmıştır.
Geçirdiği hastalıklar, anneannesi ve teyzesinin etkisinde büyümesi, edebiyatta ismini kazanana kadar kendini yetiştirmiş bir yazar olması edebiyatını da etkilemiştir. Özellikle romanlarının konusu, edebiyat ortamında birkaç tartışmaya konu olmuştur. Burada seçtiği konular, kalabalıkları anlatmış, yanlış görülenler yargılanmıştır. Halk tabakasına hitap eden bir anlatım kulalnması ise zaman zaman tepkilerin odağı olmuştur. Özellikle argonun kullanımı, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın edebiyatı halka indirgediğinin en önemli göstergesidir. Tüm tiplemeler, çizildiği çerçeveye uygun konuşur.
Ancak Hüseyin Rahmi’nin gözlem yeteneği onun sosyal faydayı amaçlayan bu romanlarının yazılmasında oldukça etkiliyken özel hayatında bir hayli çekingen olan yazar için hayatından izler çoğunlukla dünya görüşü olarak yansımıştır. Edebiyat dünyasından, istanbul’daki tartışmalardan asla kopmayan yazar bir yönüyle Heybeliada’da sakin bir hayat yaşamaya başlıyor…
Heybeliada Metinlere Nasıl Yansıyordu?
Aslında Gürpınar’ın Heybeliada hayatına dair romanlarında izler bulmak oldukça kolay. Yetişme biçimi, usta yazarın birçok kadın karakteri çok katmanlı biçimde analiz edip aktarabilmesini sağlamış… Hatta yazarlığı döneminde kadınların haklarını o dönemin gerekliliklerine göre savunmaya açık sözlülükle çalışmış, bunun için de romanlarını araç olarak kullanmıştır. Dolayısıyla, Hüseyin Rahmi’nin romanları ne kadar İstanbul sokaklarına, dışa yönelmişse de dünya görüşünü büyük ölçüde yansıtıyor diyebiliriz…
Ancak öyle bir eseri var ki, adada geçen harika bir aşk hikayesini anlatıyor. Heybeliada sokaklarını, ada ruhunu Hüseyin Rahmi’nin o özel üslubuyla “Sevda Peşinde” romanında bulabilirsiniz…
Adalarda yaşayan iki kişinin aşkını anlatan bu roman aynı zamanda bir ihaneti anlatıyor. Karakterler, birbiri ile rızaları alınmadan evlendiriliyor -ki bu da o zamana büyük bir eleştiri- sonuçta da aldatma ortaya çıkıyor. Biri intihar ediyor, intihar sonrasında yaşanan olayların geçtiği mekânın anlatılışına göre buranın Burgazada olduğunu tahmin etmek mümkün. Yani aslında Heybeliada ve Burgazada’yı görüyoruz “Sevda Peşinde”de. Henüz teknolojinin gelişmediği, adalarda ulaşım ve iletişimin nispeten zor olduğu bu yılları görebileceğiniz kitap, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın pek bilinmeyen ancak anlatımı ile insanı sürükleyen bir eser.
Hüseyin Rahmi, kendi yaşantısını aktarmaktan ya da ondan esinlenmekten çok topluma yönelmiş ve bu bağlamda bugün okuduğumuz birçok hicvi eserini yazmıştır.
Usta Romancının Heybeliada Hayatı
Gürpınar’ın edebiyat dünyasında görünür bir yazar olması onun eserlerini, anlatımını, düşündüklerini kolayca bilebilmemizi sağlıyor ancak durum hayat öyküsüne geldiğinde özellikle Heybeliada yılları için “biz bunu biliyoruz” demek hayli zor.
Özel hayatında çekingenliği, sessiz ve sakinliği ile bilinen ancak edebi tartışmalarda savunduğu görüşlerini keskin bir dille ifade edebilen usta yazarın Heybeliada’daki ilk bisikletli kişi olduğu biliniyor. Hatta günümüzde Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi’nin savunmasına tam da bu nedenle bisiklet sürücüleri de katılmıştır. Heybeliada’da yaşadığı dönemde “Şeytan arabası” olarak tanımlanan bisikleti ile Heybeliada sokaklarını arşınlamıştır. Günümüzde halen Heybeliada’da bulunan evinin dik yokuşunu bu bisikleti ile inip çıkmıştır.
Ömrünün son 30 yılını geçirdiği Heybeliada’da yaşadığı evi “Şıpsevdi” romanından kazandığı parayla yaptırmıştır. Oysa 10 yıl boyunca Heybeliada’da yaz aylarını kirada oturduğu evde geçirmiştir. “Şıpsevdi” romanından 700 altın lira almasıyla, yaz aylarını geçirmekten büyük keyif aldığı Heybeliada’da bugün Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar müzesi olarak bilinen evini yaptırmıştır.
Heybeliada’daki evinde bir günü ise oldukça sakin ve huzurlu geçiyormuş Gürpınar’ın. Sabahları İsveç usulü spor yapmak rutinlerinden bir tanesiymiş… Saat ikiye kadar çalışma odasında kitaplarını yazmaya koyulur, ardından Hüseyin Rahmi’yi “kendisi” yapan aktiviteler ile günün kalanını renklendirirmiş; kitap okumak, örgü örmek ve yemek hazırlamak.
Heybeliada’daki evinin mutfağında harika yemekler yapabilen Gürpınar ada halkı arasında özellikle reçel ve dondurmaları ile ünlenmiş; tarihini vermesi için mutlaka kapısı çalınırmış usta yazarın!
Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi
Heybeliada’daki bu evi için büyük çaba harcayan ve evin dekorasyonu için yine emek gösteren yazarın kişiliğinden, zevkinden izleri özellikle mutfak ve yatak odasında görmek oldukça etkileyici. Kullanılan mobilyalar, doğal olarak dönemin anlayışını yansıtıyor ancak bazı parçalar özellikle Gürpınar’ın elinden çıkmış; bu nedenle bir hayli önemli.
İnce bir işçilikle, özenle hazırlandığı belli olan mutfak örtüleri bizzat Gürpınar’ın elinden çıkma. Yıllar boyunca yıpranmışlığı yüzünden belli olan ve maalesef yağmalanan even geriye kalan eşyalar halen tüm güzelliği ve değeriyle burada bulunuyor. Örtüleri her ne kadar eski güzelliğini yitirmiş olsa da yaşanmışlıkların iziyle göz dolduruyor.
Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi’nde görülebilecek antika mobilyalar, Fransız tarzı kristaller, porselen yemek takımları Hüseyin Rahmi’nin zevklerine dair en somut kanıtlardan.
İşte Hüseyin Rahmi hakkında birçok detaya ışık tutan bu ev Heybeliada’nın belki de en sahip çıkılması gereken yapılarından biri ancak gerçekte böyle olmadı… Kültür mirasımızın değerli yapılarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar evi maalesef ölümünün ardından birbirinden zorlu süreçlere dayanarak geldi günümüze.
Gürpınar’ın Ardından Müze Yapılan Evine Ne Oldu?
Aslında Gürpınar’ın evi hemen müze yapılmadı. 1944 senesinin 8 Mart’ından sonra birçok el değiştirdi yaşanmışlıklar ve bolca Gürpınar kokan ev. Yazarın mirasçısı olan dayısının kızı Emine Muzaffer’in yazlığı olarak bir süre kullanılmasının ardından 1964 İl Özel İdaresi’ne müze yapılması amacıyla satılığa çıkarılır.
Bu süreç uzun yıllar sonlanmaz çünkü çalışmalar ancak 1983 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmesi ile başlar. 1987 yılına gelindiğinde, bu değerli yapının müze yapılması için görevlendirme bu defa Adalar Belediyesi’nin olur. Tabii bu girişim yeniden başarısızlık ile sonuçlanır.
Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar evinin bir müzeye dönüşmesi için gereken adımları 1996’da adaya kaymakam olarak atanan Mustafa Farsakoğlu atar ve nihayetinde belediye ile bakanlıkla yapılan iş birliğinin sonucunda yapı restore edilerek müzeye dönüştürülür.
Tahribat ve Kapatılması
Ne yazık ki değerlerimize sahip çıkma ve onları koruma konusunda geçmişten günümüze sürekli sınıfta kalıyoruz ve bu konuda biraz olsun gelişemiyoruz. İşte halkın bilinçsizliği ve değer bilmezliği nedeniyle zarar gören değerlerimizden biri olarak yağmadan nasibini alıyor.
Gürpınar’ın evi, öyle bir tahribata uğruyor ki bekleyen tüm bekçilere rağmen evde kitaplar hariç büyük bir yağma meydana geliyor. Antika halılar kayboluyor, avizeler, kristal likör takımları, yazarın piyanosu, bisikleti, kemanı, yağlıboya tabloları ve daha birçok özel eşya maalesef yok oluyor.
2011 yılı geldiğinde iyice yıpranmış ve tahrip olmuş hale gelen ev hakkında yenilenme ve restorasyon kararı çıkmıştır. Ancak restorasyona hemen başlanmamış, 2013 yılında İstanbul İl Özel İdaresi’nden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne geçen ev, 2017 yılında restorasyon ihalesine çıkarılmıştır.
Oldukça tartışmalı bir süreçten geçen ve artık halk arasında Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi Müzesi olarak bilinen tarihi yapı hakkında, genel olarak iyi durumda olsa da restorasyona ihtiyacı olduğu sonucuna varılmıştır ancak halen bir çalışma yapılmamıştır.
Bu durum özellikle Heybeliada değerlerine ve tarihine sahip çıkmak isteyen adalıların dikkatinden kaçmamış ve Heybeliada’da Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın anısını kalıcı biçimde yaşatmak isteyen sevenleri seslerini duyurmak ve evin daha fazla yitip gitmesini engellemek için çalışmalara başlamıştır. Bunun için imza kampanyaları başlatılmış, Heybeliada’da yürüyüşler düzenlenmiştir.
Adalılardan “Yeniden Müze Olsun” Çağrısı
Heybeliada’nın en değerli miraslarından biri olan tarihi yapı aslında değerini bilemediğimiz, hırpaladığımız, yağmaladığımız bir zenginlik. Biz bu zenginliğe gözlerimizi kapatıyor, kimi zaman bu yağmalara ses çıkarmıyor ve uzaktan izlemekle yetiniyoruz.
Ancak Heybeliada ve Hüseyin Rahmi Gürpınar ilişkisini içselleştirmiş, Heybeliada sokaklarında pedallayan yazarın son 30 yılını geçirdiği, adalılarla dost olduğu yıllarının anısına iyi bir şeyler yapmak isteyen adalılar olarak bir ses yükselmekte ve “Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi yeniden müze olsun” çağrısı için imza kampanyası yürütmektedir…
Ziyaretçilere girişin yasak olduğu ancak yeteri kadar temiz bakılmayan, adeta terk edilen Hüseyin Rahmi Gürpınar evi bir yandan halen yağmalama ile mücadele ediyor. Umuyoruz ki Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi Müzesi en yakın zamanda hak ettiği değeri görür ve bir an önce restore edilerek sevenleri ile kavuşabilir.
Change.org Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi Müze Olarak Açılsın, Yaşasın! Kampanyası
Heybeliada’da yaşayan Türkçe öğretmeni Nihan Aydar, change.org‘da “Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi Müze Olarak Açılsın” başlıklı bir imza kampanyası başlatı. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı, Ada’yı, edebiyatı, sanatı seven; kültürel değerlerin hiçbir kişisel veya zümresel çıkar gözetilmeksizin aslı gibi korunması, yaşatılması, yüceltilmesi konularında duyarlı herkesin desteğini bekliyoruz.
Can Yayınları Editörü Mustafa Çevikdoğan Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi’ni Değerlendiriyor
(22 Mart 2022 tarihinde Açık Radyo’da Dünya Mirası Adalar programında yayınlanmıştır.)
Kaynak: https://acikradyo.com.tr/dunya-mirasi-adalar/huseyin-rahmi-gurpinar-evi-80-senedir-muze-olmayi-bekliyor
Konuşmadan Öne Çıkan Başlıklar ve Hüseyin Rahmi Gürpınar Evinin Kısa Tarihi
- Hüseyin Rahmi Gürpınar 1911’de yayımlanan “Şıpsevdi” romanından kazandığı parayla Heybeliada’nın en tepesinde bir arsayı alıyor, buraya üç katlı ahşap bir ev yaptırmaya başlıyor.
- Ölümüne kadar, 30 sene bu evi kullanıyor. Ölümünden sonra, 1944’ten sonra ev mirasçılarına kalıyor.
- Mirasçıları tarafından daha sonra vakıflara satılıyor.
- 1964 yılında İl Özel İdaresi’ne veriliyor.
- 1983 yılında kütüphane ve müze amaçlı kullanılmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devrediliyor.
- 1987 yılında kültür evi olarak kullanılması koşuluyla Adalar Belediyesi’ne tahsis ediliyor.
- 1996 yılına gelindiğinde, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü’nün, Gürpınar’ın evinin müze olarak düzenlenmediği ve herhangi bir çalışmanın başlatılmadığı yönündeki raporundan sonra, Kültür Bakanlığı, Adalar Belediyesi’nden tahsisi alıyor, bu sırada kaymakamlık işe el koyuyor.
- 1996’da adaya kaymakam olarak atanan Mustafa Farsakoğlu, belediye ve bakanlıkla işbirliği yaparak evin 2000’de restore edilip müzeye dönüşmesi sağlıyor. Lakin bütün bu süreç boyunca yazarın piyanosu, bisikleti, kemanı, yağlıboya tabloları, avizeleri, antikalara, kıymetli birçok eşyası kayboluyor.
- Yapı, 2013’te bu kez İl Özel İdaresi’nden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne geçiyor.
- Belediye 2017’de restorasyon ihalesi açıyor.
- 2017’de tekrar Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçiyor.
- 2019’da ise tapu devri yapılarak Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğü’ne geçiyor.
- O gün bugündür Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğü’nden evin restorasyonu konusunda ses seda çıkmıyor. Vakıflar bu ana kadar sorulara da bir dönüş yapmıyor.
- Köşk senelerdir ziyarete kapalı durmakta.