Madam Martha: Burgazada’nın Rengarenk Deniz Kızı

madam martha

İçindekiler

Madam Martha

Halikya Koyu’ndaki evine yerleşmesi ve orayı benimsemesiyle Burgazada için bir simge haline gelen Madam Martha’yı daha yakından tanımak isterseniz, sizlere onun rengarenk fakat oldukça hüzünlü hayatını bu yazımızda aktarıyoruz.

Madam Martha Mısır asıllı bir Hristiyan olarak 1920 yılında Mersin’de dünyaya gelmiştir. Berc Kazar ile evlenmeden önce Martha Arat, gençliğinden itibaren tutkuları ile yaşayan güzel ve özgür bir kadındı. Türkiye’de tanınmasını sağlayan durum ise onun, İstanbul’a gelerek liseyi bitirdikten sonra ilk bale okulunu açan Lydia Krassa’nın yanında öğrenci olmasıdır. Böylece Türkiye’nin ik balerinleri arasında anılan Madam Martha da adını duyurmuştur. Ancak, özellikle Burgazadalılar arasında anılmasının, hatta Halikya Koyu’na adının verilmesinin bir sebebi var.

Hikayesi ise şu şekilde..

Madam Martha, dönemin kadınları arasında “Avrupalı bir kadın” gibi yetiştirilmiş, fakat içinde büyüdüğü İstanbul Ermeni Cemaati’ne göre çok farklı bir yapıya sahip, alımlı ve güzel bir kadındı. Belki de kimse onun kadar atılgan, kise onun kadar renkli ve canlı değildi o zamanlar… İstanbul’da yaşadığı ve o sıralar Martha Arat olarak bilinen Madam Martha, kendi halinde bir İstanbul Ermenisi olan genç Berç Kazar ile tanıştı. Hayatının dönüm noktalarından ve Burgazada’da tanınmasına, belki de hayatının en güzel, aynı zamanda en zor zamanlarına yaşamasına; o zaman olmasa bile günümüzde Burgazada’da benimsenmesine sebep olan bir karar aldılar: Burgazada’ya taşınmak.

Madam Martha’nın gözlerden uzak fakat bir o kadar da ilgi odağı yaşantısı burada yeniden başladı. Özgür ruhlu bir kadın olan ve kimsenin ne düşündüğünü umursamadan fakat kimseye de zarar vermeden kendi zevkleri ve mutluluğu için yaşayan Madam Martha, Aya Nikola Meydanı’ndaki bir evde yaşamaktaydı. Buna karşın, vaktinin çoğunu kelimenin tam anlamıyla aşık olduğu yerde; Halikya Koyu’nda geçiriyordu. Günümüzde Madam Martha Koyu olarak anılan bu koyda eski soda üreticilerine ait eski bir kulübe bulmuş, zamanının çoğunu denize girerek geçirmişti. İncir ağacının altına kurduğu mütevazı ve samimi sofrasında birçok konuğunu ağırlamıştı. Rengarenk pareoları, el ve ayak bileğine taktığı kocaman bileklik ve halhalları ile adalılar arasında da ünlenmişti. Halikya Koyu’nda yalnızca vakit geçirmek için durmamış, sanki kutsanıyormuş gibi girdiği ve büyük bir zevkle vakit geçirdiği denizden taşlar çıkartmış ve onlarla adalıların çocuklarına kolyeler yapmıştı. Yaşam tarzı ile insanı şaşırtıyordu çünkü 12 ay boyunca hiç sıkılmadan ya da soğuk havalardan çekinmeden denize girer, karda bile çorapsız gezerdi, Burgazada’nın deniz kızı. Eğlenmeyi, doğayı seven deli dolu çılgın bir kadın, adalılar tarafından da çok sevilmişti.

ADVnKUc29v8WqsHb 636976604539374387

Özellikle çocukların dikkatini çeken bu güzel kadının hikayesi malesef kıyafetleri ve o dönemde moda olmadığı için oldukça dikkat çeken bandanaları ne kadar renkliyse, o kadar hüzünlüdür. Halikya Koyu’nun temizliği için uğraşan, insanlara her zaman nazik ve saygılı yaklaşan bu kadının özel hayatına ve koyda yalnız geçirdiği saatlere insanlar zamanla saygısını yitirir olmuştu. Her ne kadar vurdumduymaz denilecek şekilde, insanların düşüncelerini önemsemeyen kadın meğer içten içe her gün kırılmıştı.

Madam Martha’nın da hikayesinin “peripetie”si de burada başlamıştı. Adanın masmavi denizinde kendi başına çırılçıplak bir kadının yüzmesi, bir zaman sonra adalıların ilgisini çektiği söylenir. Yalnızca bu da değil, her akşam Burgazada iskelesi’nde eşini karşılarken giydiği rengarenk elbiseler, kocaman halka küpeler de çeşitli dedikoduların odak noktası olmuştu, İstanbul’da bile. Üzerindeki baskı yıllar geçtikçe dayanılmaz hale gelmiş durumda Madam Martha yaşamaya devam ediyordu.  Ada sakinleri o zaman farkında olmadan, yaşamayı seven ve capcanlı giyinmeyi, kendi dünyasını belki de böyle renklendirmeyi uygun gören bu güzel kadını yavaş yavaş depresyona sürükledi. Halbuki Madam Martha’nın tek yaptığı şey doğayı tapar derecede sevmek, ona saygı duymak ve toplumun büyük kesiminden daha “farklı” giyinmek ve daha farklı davranmaktı.

Zaman zaman yıkanmak için topladığı yağmur sularına bile saygısını yitirmeden hatta onlara kutsallık atfederek “Biraz Allah suyunda yıkanayım” diyen Madam Martha, ne kadar yardımsever ve iyi kalpli, melek gibi bir kadın olsa da zaman geçtikçe dedikodu malzemesi oldu. 80’lerinin başına doğru artık kulağına gelenlere ve mahalle baskısına dayanamayan kadın, gerisinde bıraktığı ufacık bir notla intihar etti.

Artık Rahat Edersiniz

Kısacık bir “artık rahat edersiniz” notu ile kendini ölüme bırakan bu kadının arkasından, adanın kadınları ona sahip çıktı. Arkasından konuşulmasına rağmen onun kalbinin temizliğini bilenler tarafından Burgazada’nın simgesi haline getirilen Madam Martha’nın ismi; yılın 12 ayı yüzmeye aşık olan, temizliğini ve bakımını büyük bir aşkla yaptığı Halikya Koyu’na verildi.

Yazar Bercuhi Berberyan, “Burgazada Sevgilim” isimli kitabında Madam Martha’dan “Martha, adanın en ilginç ve en sıradışı kadınıydı. Yaz, kış denize çıplak girerdi. Bir dolu dikizcisi olmalı ki, herkes bilirdi bunu. İplemezdi Martha… Deniz onun canıydı… İbadet eder gibi yüzerdi, meditasyon yapar gibi… Çocuğunun doğum sancısı bile denizdeyken gelmiş, bıraksalar suda doğururdu beki de…” şeklinde bahsetmiştir.

Günümüzde Madam Martha Koyu, halen Burgazada’nın en güzel atmosferine sahip ve kampçıların tercih ettiği harikulade bir mekan.

Ancak biz “normal” insanlar olarak Madam Martha’nın bize bebek gibi bakıp bıraktığı koya ihanet ediyor ve onu çöpler içinde bırakıp Burgazada’dan ayrılmayı tercih ediyoruz.

İlgili İçerikler!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir