İçindekiler
Lev Troçki Köşkü ve Troçki’nin Büyükada Yaşamı
İstanbul’un en kıymetli hazinesi diyebileceğimiz Prens Adaları, efsane güzellikleri ile bizleri selamlıyor. Muhteşem çam ağaçları arasında ki tarihi köşkleri, gözlerinizi alamadığınız sokakları ve harika manzaraları olan tepeler ile tüm yaşanmışlıklarını ziyaretçilere sunuyor. Prens Adaları tüm bu güzellikleri arasında hayatının bir döneminde burada yaşamış insanlar için oldukça etkileyici hikâyelerde barındırıyor. Bu hikayelerin en çarpıcı ve etkileyici olanlarından birisi de Rus devrimci Lev Troçki’nin Büyükada da geçirmiş olduğu sürgün yıllarında yaşanıyor diyebiliriz.
Lev Troçki Kimdir?
Lev Davidoviç Bronştayn adıyla 7 Kasım 1879’da Yanovka’da dünya ya geliyor. 1902 yılından sonra ise Troçki adını kullanmaya başlıyor. 1917 Bolşevik Devrimi’nin öncülerinden olan Lev Troçki, Sovyetler Birliği’nin kurulmasında, ihtilal sonrası iç isyanların ve ayaklanmaların bastırılmasında önemli derecede rol oynuyor. Kızıl Ordu’nun kurucu komutanı olarak kabul edilen Troçki, Lenin den sonra Sovyetlerin ikinci adamı olarak sayılıyordu. Bu süreçte Troçki, Stalin ile girmiş olduğu mücadele de yenik düşüyor ve partisiyle beraber, Bolşevik Parti’ye karşı bir işçi ayaklanması örgütlenmesi ve işçi sınıfını iktidarına karşı silahlı ayaklanmayı teşvik etme suçlarından dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kalıyor.
Troçki, günümüzden yaklaşık doksan yıl kadar önce, Şubat 1929’da, eşi Natalya Sedova ile birlikte Sovyetler Birliği tarafından siyasi sebeplerden dolayı Türkiye’ye sürgün ediliyor. Troçki, daha öncede 1927 yılında yaklaşık bir yıl kadar da Kazakistan’ın Alma Ata kentinde iç sürgüne gönderiliyor.
Troçki’nin İstanbul’a Gelişi
Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Georgiy Vasilyeviç Çiçerin de Troçki’ye ülke arayanlardan biriydi. Bu dönem Moskova’daki Türk Büyükelçisi Vasıf beydi. Sovyet Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Y.Z.Surits’di. Çiçerin, Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Vasıf Bey’le defalarca konuşmuş ve sonunda Türk hükümetini razı ederek vize almayı başarmıştı. Ancak Türkiye’nin Troçki’yi kabul etmek için bazı koşulları vardı: “Troçki, politik bir göçmen olacaktı. Ona özel ve ayrıcalıklı işlem yapılmayacaktı. Başka ülkeye gitmek isterse, serbest olacaktı. Türkiye’de komünizm uğraşısı göstermeyecek, fakat istediğini yazabilecek ve bunları dışarıda bastırıp yayabilecekti. Troçki’ye Türkiye’de Rusya tarafından hiçbir suikast düzenlenmeyecek, Türk Emniyeti her türlü güvenlik önlemlerini alacaktı.”
Moskova, bu koşulları kabul etti ve 23 Ocak 1929’da Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliği’nden Troçkilere “Sedov” adıyla vize verildi. Çok sert geçen hava koşulları nedeniyle 22 günlük bir yolculuktan sonra Leon Davitoviç Troçki, Lenin’in küçük adını taşıyan “İlyiç” vapuruyla Odesa’dan 12 Şubat 1929 Salı günü İstanbul’a getirildi.
Troçki ,eşi Natalya ve oğlu Leon Sedov Türkiye’ye ilk geldiklerinde Büyükada’ya yerleşmeden önce yaklaşık iki ay geçici olarak Kadıköy Moda’da yaşadılar. Daha sonra Büyükada’da ki evinde eşinin yanı sıra kızı ve torunu da kendisi ile beraber yaşamaya başladı. Böylelikle Sultan 2. Abdülhamid’in 2. kâtibi olan ‘Kâtib-i Sânî Hazreti Şehriyârî Arap İzzet Paşa’ nın Büyükada’daki köşkünde artık Bolşevik bir devrimci ve ailesi misâfir kalmış oluyordu.
Odatv4.com yazarı Turhan Feyizoğlu’nun kaleme aldığı habere göre Troçki’nin Büyükada’ya gelişi o kadar da kolay olmadı. Troçki İstanbul’a indiğinde çok yoğun güvenlik önlemleri içinde Tünel’deki Sovyet Konsolosluğu’na gitti. Troçki’ye göre en güvenli yer orası idi. Ancak Türk polisi ise öyle düşünmüyordu ve Troçki’yi güvenli bir eve taşımak istiyordu. Haberde verilen detaya göre İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, konsoloslukta kaldığı süre boyunca İstanbul Valisi’nin sık sık Troçki’yi ziyaret etmesini istedi.
Büyükada, Troçki için en güvenli yer olarak görüldü ve Troçki Büyükada’ya böylelikle yerleşmiş oldu. Köşk, birçok ülkelerden gelen ziyaretçilerin akınına uğramaya başlamıştı. Radikal şair Max Eastman da Troçki’yi Büyükada’da ziyaret etmişti.
Büyükada o dönemde adeta Türkiye’nin bir numaralı gündemi olmuştu. Troçki’ye uzun namlulu silahlar bile verilmişti. Zaman zaman köşke suikast ihbarları da geliyordu. Troçki hayranı gibi gelip, Stalin ajanı olarak köşke sızanlar dahi olmuştu.
Dünya Basını, Troçki Zorla Türkiye’de Tutuluyor Diye Yazdı
Troçki, Türkiye’ye geldiği ilk günden beri durmadan yazılar yazıyor ve yurtdışı basınlarına gönderiyordu. Özellikle Almanya, İngiltere ve ABD basınlarında Türkiye’de zorla tutulduğuna dair demeçler veriyordu. İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ, Troçki’nin ATATÜRK’e yazdığı mektuba ve tüm bu söylentilere cevaben mektup yazdı. (Mektubu aşağıda bulabilirsiniz)
Daha sonra Türk gazeteciler ile yaptığı bir sohbette kendisine “özgürlüğünün kısıtlandığına dair” yayımladığı haber soruldu. Troçki bu haberin Rusçadan Fransızcaya çevrilirken yanlış anlaşıldığını söyledi ve Türk hükümetine misafirperverliğinden dolayı teşekkür etti. Ancak yine dilini hiç bilmediği bir ülkede yaşamak istemediği için Alman hükümetine vatandaşlık başvurusu yaptığını söyledi.
Şubat 1929’daki varışından Temmuz 1933’te Fransa’ya gitmek üzere ayrılmasına kadar Türkiye’de geçirdiği dört buçuk yıl, Troçki’nin yaşamının en önemli yılları arasında sayılıyor denilebilir. Büyükada’ya gelene kadar ki yaşamış oldukları ve hayat tecrübelerinin kendisine öğrettiklerini teker teker düşünüp onlardan ders çıkardığı bir dönem haline gelmesini sağlıyor. Burada yaşadığı zaman boyunca, hem teknik hem de içerik açısından farklı olarak nitelendirebileceğimiz adeta başyapıt olarak tanımlanabilecek iki eser kalem alıyor: otobiyografisi olan Hayatım ve üç ciltten oluşan Rus Devrimi’nin Tarihi. Yazmış olduğu üç ciltlik Rus Devrimi’nin Tarihi kitabını Avrupalı bir yayın evinden gelen teklif üzerine kaleme almıştı ve bu sayede yazmış olduğu kitapları yayımlayabilmişti. Yazdığı diğer kitapları ise: Sürekli Devrim, Stalin Grubunun Hatası ve Çin Devrimi’nin Sorunları adlı kitaplar.
Bu başyapıtlar, Troçki’nin yazılarının tamamını oluşturmuyordu. İletişimin oldukça yavaş olduğu o dönemlerde, Troçki yine de dünyada meydana gelen güncel olayları harika bir sağduyu ile takip ediyor ve kendiside bu konulara karşılık vermeyi ihmal etmiyordu. Troçki’nin adada geçirdiği 1929 ile 1933 arasındaki yıllar, birçok açıdan o yüzyılın en önemli yılları arasındaydı.
Büyükada’da kaldığı yerde çok sıkı güvenlik önlemleri alınıyordu. Burada günlerini oldukça sıkı bir çalışma programı ile disiplinli bir şekilde geçiriyordu. En büyük eğlencesinden biri de Haralambos isimli Rum balıkçıyla düzenli olarak balığa çıkmaktı, sık sık Sedef Adası’na atış talimi yapmaya gidiyordu. Yemekler arasında ayrım yapmaz, sigara içmez yanında içilmesinden de hoşlanmaz hatta izin vermezdi. Fransızca romanlar okumaktan çok keyif alıyordu. Burada sakin bir hayat sürüyordu ve kendi deyimi ile ada çok huzur vericiydi.
Lev Troçki’nin Büyükada’daki Köşkü
Troçki, Büyükada’da kaldığı dönemde Arap İzzet Paşa Köşkünde yaşadı. 150 yıllık olan köşk bahçesi ile beraber 3 bin 571 metrekarelik bir alanda kurulu. Üç kattan oluşan köşkte 18 oda, 5 salon ve 5 banyo bulunuyordu. Troçki’nin kıyı tarafına yaptırdığı doğal ıstakoz havuzu da halen burada duruyor.
Troçki Köşkü Harabe Halde
Troçki’nin 4 yıl yaşadığı köşk, maalesef bakımsızlıktan viran ve harabe haldedir. Bu haraber köşkü İrlandalı fotoğraf sanatçısı James Hughes, merak edip köşke girmiş ve köşkün içini fotoğraflayarak belgelemiştir. Bu fotoğraflardan oluşan sergi “Troçki’nin Hayaletleri” adıyla Moda’da küçük bir galeride sergilemiş fakat çok da fazla ses getirmemiştir.
Bu konuda bizlerin ders alması gereken bir durum söz konusudur. Troçki, hayatının son günlerini Meksika’da bir evde geçirmiştir. Bugün Meksika’daki evi dünyanın dört bir yanından ziyaretçi akınına uğrayan bir müzeye dönüşmüştür.
Köşk 2015 Yılında Satılığa Çıkmıştı
Troçki’nin sürgün yıllarında Büyükada’da kaldığı Arap İzzet Paşa Köşkü, 2015 yılında satışa çıkarılmıştı. 2013 yılında İstanbul 5 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, Troçki’nin evi olarak anılan kagir yapının, sit alanı olması sebebiyle kültürel tesise dönüştürülmesine karar vermişti. Fakat yapı müzeye dönüştürülmedi. Binanın sahibi ise özel bir emlak şirketi aracılığıyla tarihî köşkü satışa çıkardı.
Köşk 1931 Yılında Yangın Geçirdi
Arap İzzet Paşa Köşkü veya bildiğimiz adıyla Troçki Köşkü 1 Mart 1931 tarihinde bir yangın yaşadı. Özellikle köşkün çatısı kül olmuştu. O dönemde çok fazla suikast ihbarı geliyordu ve birçok hadise yaşanmıştı. Bu sebepten dolayı Troçki, yangın esnasında tüm uyarılara rağmen balkona dahi çıkmadı ve duman içinde odasında kaldı. Daha sonra ise ‘Bahçedeki ağaçlar içine saklanmış suikastçiler bu kargaşada beni vurmak için balkona ya da dışarıya çıkmamı bekliyor olabilirlerdi’ diye açıklamıştır.
Troçkiye göre yangın tüplerinin tamamı boştu ve itfaiye ise hemen gelmemişti. Troçki, adalar kaymakamının köşke gelip kendisini, ailesiyle birlikte Savoy Oteli’ne götüreceğini söyleyinceye kadar dışarı çıkmadı.
Mustafa Kemal Atatürk ve Lev Troçki Arasında ki Mektuplaşma
Troçki Türkiye’ye gelirken ATATÜRK’e bir mektup yazdı ve Troçki’nin oğlu Lev Sedov, Türk görevliye Atatürk’e sunulmak üzere bir mektup verdi. Troçki’nin imzasını taşıyan mektup şöyleydi:
“Sayın Başkan, İstanbul’un kapısında size şunu bildirmekle onur duyuyorum: Türkiye sınırlarına kendi dileğimle gelmedim. Bu sınırlardan içeri zorla sokuluyorum. Rusya’dan çıkarıldıktan sonra, dilini bildiğim ve tanıdığım bir ülkeye gitmeyi yeğlerdim. Fakat sürenler, sürülenlerin bu isteklerine çok ender özen gösteriyorlar. Ülkemden çıkarılmam sorunun sonu değildir. Olaylar kısa ya da uzun sürede gelişecektir. Ben Marks’ın okulunda tarihe sabırla bakmayı öğrendim. En iyi duygularımı kabul buyurunuz Bay Başkan. Leon Troçki.”
Mustafa Kemal Atatürk adına kendisini yanıtlayan İstanbul Valisi Üstündağ, Türkiye’ye zorla sokulması iddiasına da değiniyor ve şöyle diyordu:
“SSCB eski Halk Komiseri Troçki cenaplarına, Cumhurbaşkanımıza sunulmak üzere bıraktığınız mektubu ait olduğu makama gönderdim. Size aşağıdaki hususları bildirmekle görevliyim: Sovyet hükümeti, sağlık nedeniyle ülke dışında tedaviniz gerekçesiyle Cumhuriyet Hükümeti’nden vize istemiştir. İyi ilişkiler sürdürdüğümüz dost bir devletin girişimini olumlu karşılamak, bizim yönümüzden doğaldı. Sovyetler Birliği’nden çıkış nedenlerinizi bilemeyiz. Bunları araştırmak da bizim görevimiz değildir. Mektubunuzda belirttiğiniz “zorla sokuldum” deyimi de bizimle ilgili değildir. Buradan istediğiniz bir ülkeye gitmekte serbestsiniz. Oturma sürenizi uzatmak isterseniz de Türkiye konukseverliğini sizden esirgemeyecektir. Bu konuda bütün yabancıların yararlandığı genel kuralların dışına çıkılması düşünülemez. Polislerimiz, kalacağınız sürece güvenliğinizi sağlamak için gereken önlemleri almışlardır. Buna karşın, bir saldırı kuşkusu duyarsanız, sizi korumakla görevli polislerimize bilgi vermeniz en doğru yol olur. Bu mektubu aldığınızı ve içeriğini öğrendiğinizi bize bildirmenizi rica ederim. Saygılarımla. Muhittin Üstündağ – İstanbul Valisi. 18 Şubat 1929.”
Lev Troçki’nin Türkiye’den Ayrılışı ve Ölümü
Zamanla hem iç siyasette yaşanan değişimler hem de küresel anlamda ki dönüşümlerden kaynaklı olarak Troçki’nin varlığı Türkiye için problem olmaya başladı. Bu durum yüzünden 1934 yılında Fransa’ya gitmeye karar verdi. Ancak ne Fransa ne de başka bir ülke Troçki’yi kabul etmedi. Troçki’ye sadece Norveç barınması için izin verdi. Ancak burada da uzun süre kalmadı. Yaşamının son durağı olacağını bilmeden Meksika’da yaşamaya başladı. Dünyanın dört bir yanında yaşamış ve dünyanın bir ucuna da gitmiş olsa Stalin’in gazabından kurtulamadı ve 1940 yılının yazında kendisini öldürmek için görevlendirilen bir ajan tarafından canice can verdi. Buz baltasıyla kafatası paramparça edildi. Bu ölüm Stalin’i pek memnun etmedi ve Troçki’nin çocukları da birer birer aynı kaderi yaşadı.
Troçki’nin Büyükada Hakkında Düşünceleri
Türkiye’ye kendi isteğiyle gelmediğini söyleyen Troçki elbetteki sürgün yaşamında mutlu değildi. Sürgün hayatı boyunca hiç bir zaman huzur bulamamıştı. Ancak Büyükada’da yaşadığı dönemde yine de ada hakkında çok olumlu düşüncelere sahipti. Troçki, Türkiye’deki sürgünü sona ermeden kısa süre önce yazdığı satırlarda, Büyükada’yı “bir huzur ve kayıtsızlık adası” olarak nitelendiriyordu.
Ayrıca Troçki, sevgiyle, “bir kalemle çalışmak için hoş bir yer” olarak bahsettiği Büyükada’daki yılları sırasında, hem içerik hem de biçim açısından haklı olarak birer başyapıt olarak tanımlanabilecek otobiyografisi Hayatım ve üç ciltlik Rus Devrimi’nin Tarihi isimli eserlerini de Büyükada’da yazmıştır.
Troçki adadan ayrıldığı gün not defterine şu cümleleri yazmıştır: “Dört buçuk sene oldu. Ayaklarımın Büyükada’ya iyice kök saldığına dair garip bir his var içimde.”
Troçki Hakkında Kitap Önerisi
Troçki’nin İstanbul günlerini anlatan en iyi kaynak Ömer Sami Coşar’ın “Troçki İstanbul’da” isimli kitabıdır ve İş Bankası yayınları ile basılmıştır.
Yukarıdaki yazıda büyük bir yanlışlık var. Harabeye dönen Köşk Trocki’nin Büyükada’da yaşadığı ikinci ikametgahıdır. Birinci yaşamış olduğu Köşk Arap İzzet Paşanın Köşküdür. Yangın da orada çıkmıştır.
Troçki’nin son kaldığı bu köşk
Yanaros veya Svastopol köşkü diye
bilinir. Yukarıdaki yazıda büyük bir hata var. Troçki’nin ilk kaldığı yerle karıştırılmış. Onun Büyükada’da yaşadığı ilk Köşk Arap İzzet Paşa 2.ci denize nazır olan Köşküdür ve yangın da orada çıkmıştır.
Bu hataya başka yazılarda da birkaç defa rastladım.. Yanlışlık tekrarlanmış. Tarihi bir olaydır düzeltilmesi lazım.
Saygılarımla.
Merhabalar,
Vermiş olduğunuz bilgiye ve göstermiş olduğunuz ilgiye çok teşekkür ederiz. Yazımızı en kısa zamanda düzenleyeceğiz. Eğer varsa elinizde doğru bilgiyi edineceğimiz bir kaynak da önerebilirseniz bizleri çok mutlu edersiniz.